Bursa kadısı Aziz Mahmûd Hüdâyî bir gece rüyâsında Cehennem’i gördü. Cehennem’in şiddetli ateşinde tanıdığı bazı kimseler de vardı. Bu korkunç rüyânın verdiği dehşet ve üzüntü içinde bulunduğu günlerde bir hanım bir dâvâ getirdi. Davacı kadın, kocasından ayrılmak istediğini bildirdi. Kadının ayrılmak istediği kocası Muhammed Üftâde hazretlerini seven fakir bir kimseydi. Bu fakir kimse her sene hacca gitmek ister fakat gidecek parası olmadığı için de bir türlü arzusuna kavuşamazdı. Üzüntüsünden hiç yüzü gülmez, gözleri hep hacca gidenlerin yolu üzerine takılır kalırdı. Evdeki hanımı yüzü gülmeyen kocasının bu hâline oldukça üzülürdü.
Yine bir sene hac mevsiminde parası olmadığı için hacca gidemeyen bu fakir, bir gün üzüntüsünden ne yapacağını şaşırdı ve hanımına; “Eğer bu sene de hacca gidemezsem seni üç talakla boşadım.” dedi. Günler geçti. Hac için hazırlananlar yola çıktı. Kurban bayramı yaklaştı. Fakir kimseyi bir düşünce aldı. Hem hacca gidememenin üzüntüsü, hem de hanımının üç talakla boş olacağı için çâresizlik içinde kıvranmaya başladı. Bir yerlerden borç para bulup, hacca gidememişti. Ne yapacağını şaşırdığı ve çâresiz kaldığı bu günlerde büyük velî Muhammed Üftâde hazretlerine gidip durumunu arzetti. Üftâde hazretleri onu dinledikten sonra; “Bizim Eskici Mehmed Dede’ye git, selâmımızı söyle. O seni hacca götürüp derdine dermân olur.” buyurdu.
Fakir sevinerek Üftâde hazretlerinin huzûrundan ayrılıp Mehmed Dede’nin dükkanına koştu. Mehmed Dede’ye, hocasının selâmını söyleyip, derdini anlattı. Mehmed Dede; “Ey Fakir! Gözlerini kapa. Aç demeden sakın açma!” dedi. Fakir gözlerini açtığında, kendini Mehmed Dede ile birlikte Mekke-i mükerremede buldu. Mehmed Dede, Allahü teâlânın izniyle, kerâmet olarak fakiri bir anda Hicâz’a götürdü. O gün arefe idi. Hacılar Arafat’a çıkmışlar, vakfeye duruyorlardı. Fakir de Eskici Mehmed Dede ile birlikte ihrâm giyip Arafat’a çıkarak vakfeye durdular. Ertesi günü Kâbe-i muazzamayı tavâf ettiler. Hac ibâdetini tamamlayıp, ziyâret edilecek yerleri ziyâret ettikten sonra, Bursalı hacıları buldular. Onlar Eskici Mehmed Dede’yi ve fakiri görünce sevindiler. Fakir bâzı hediyeler alıp, bir kısmını da getirmeleri için emânet etti. Vedâlaşarak ayrıldılar. Yine Eskici Mehmed Dedenin kerâmetiyle Mekke-i mükerremeden Bursa’ya geldiler. Fakir, getirdiği bâzı hediyelerle eve gelince, hanımı birkaç gündür eve gelmeyen kocasını eve almak istemedi ve; “Sen beni boşamadın mı? Hangi yüzle bana hediye getirerek eve giriyorsun.” dedi. Fakir, “Hanım ben hacca gittim geldim. İşte bu getirdiklerimi de Mekke’den aldım.” dediyse de kadın; “Bir de yalan söylüyorsun. Üç beş gün içinde hacca gidilip gelinir mi? Seni mahkemeye verip, senden ayrılacağım.” dedi. Kâdı Aziz Mahmûd Hüdâyî’ye giderek durumu anlattı ve; “Nikâhımızın fesh edilmesini istiyorum. Çünkü nikahsız olarak yaşamayı dînimiz yasaklamaktadır. Bu sebeple haram işlemek istemiyorum.” dedi.
Kâdı Aziz Mahmûd Hüdâyî, kadının kocasını çağırtarak ifâdesini dinledi. Fakir; hacca gittiğini, Kâbe-i muazzamayı tavâf edip, ziyâret yerlerini gezdiğini, Bursalı hacılarla görüştüğünü, hattâ getirmeleri için bâzı eşyâlarını onlara emânet bıraktığını söyledi. Bu sebeple talak yâni boşanmanın vâki olmadığını söyledi ve Eskici Mehmed Dede’yi şâhit gösterdi. Eskici Mehmed Dede birlikte hacca gidip geldiklerini söyledi ve; “Şeytan, Allahü teâlânın düşmanı olduğu halde bir anda dünyânın bir ucundan bir ucuna gittiği kabûl edilir de bir velînin bir anda Kâbe-i muazzamaya gitmesi niçin kabûl edilmez.” dedi. Kâdı Aziz Mahmûd Hüdâyî anlatılanları hayretle dinledikten sonra, mahkemeyi hacıların geleceği zamâna tehir etti. Aradan günler geçti. Bursalı hacılar döndü. Mahkeme gününde şâhid olarak fakirin hac vazîfesini yaptığını hattâ verdiği emânetleri getirdiklerini bildirdiler. Kâdı, şâhitlerin verdiği ifâdeler üzerine dâvâcı hanımın nikâhı fesh etme isteğini reddetti. Böylece boşanma olmadı.
Alıntı : Osmangazi Belediyesi ...Eskici Mehmed Dede Aşevi