Bahattin Uslu

Muhammed’ime,


Ey benim Güzeller Güzeli Peygamberim, Muhammed’im,

Ümmetinden bu günahkarı affeyle.Seni anlatan bir yazıyı kardeşlerimle paylaşmak istedim.Bunda tek amacım sadece bu yazıyı okuyan kardeşlerimin Senin hakkında daha detaylı bilgiye sahip olmalarını istemekti.Ama bunu yaparken Seni tarif etmenin mümkün olamayacağını, buna harflerin ve kelimelerin yetmeyeceğini ( o anda ki heyecanımdan olsa gerektir ) unutmuşum.Bağışla beni ey Sevgililer Sevgilisi.Sen bağışla ki alemlerin sahibi olan yüceler yücesi Allah'ımda bağışlasın.Bağışlarsın değil mi? İsminin bir harfine kurban olduğum.Elbette ki bağışlarsın.Çünkü çok iyi biliyorum ki Senin hem bu dünyada hem de ahirette tek derdin ümmetin.Onlardan başka hiçbir şey düşünmedin.Yeter ki ümmetin yanmasın.Yeter ki ümmetin azap görmesin…Sen merhametliler merhametlisi,şefkat Peygamberisin.
Neredesin ya Muhammed? Neredesin ey Güller Sultanı? Bizleri daha ne kadar sensiz bırakacaksın? Sensizliğin acısını biliyor musun ey Sevgili? İçimde yanan yangınlardan haberin var mı ey alemlerin uğruna yaratıldığı Güzeller Güzeli ? Ya Sensiz bir dünyada yaşamanın ne kadar zor olduğunun ölümden de beter olduğunu? Peki ya Sensizliğe dayanamayarak tenhalarda akıttığım gözyaşlarım? Artık göz pınarlarımdan akan yaşlarda içimdeki yangını söndürmeye yetmiyor ey Nebiler Nebisi. Yeter artık! ... Daha fazla bizleri, o çok sevdiğin ümmetini sensiz bırakma. Gel ne olur… Gel artık. Sensizlik çok acı ve buna tahammül etmek çok zor.Sen hiç kimseyi incitmez ve kırmazsın. Öksüz ve yetim olmanın ne demek olduğunu sen çok iyi bilirsin ey yetimlerin babası. Şimdi ümmetin yetim . Şimdi onlar sensiz. Ve onların içinde de ben sensiz.
Şu anda sabah ezanı okunuyor ey Muhammed’im. Namazlar kılındıktan biraz sonra dünya yine sensiz bir güne başlayacak.Ve kim bilir yine benim gibi kaç aşığın sensizliğin verdiği acıyı gözyaşlarıyla boğmaya çalışacaklar.
Ama biliyor musun ey Sevgili? Sensizlikte seninle olmak ta çok güzel.O yangınlara senin için atılmak öylesine güzel ki... Senin ve sevgilin için ne kahramanlar, ne yiğitler hiç düşünmeden canlarını verdiler. Hem de severek ve isteyerek. Eğer o zamanlarda yaşasaydım Rabbim de biliyor ya o mutlu insanlardan biri de ben olacaktım. Ama yine Rabbim şahidimdir ki o zamana yetişemedim fakat şu içinde bulunduğumuz bu zamanda bende bu canımı Sana ve o Bir olana adadım. Hani bir keresinde Uhud'da ashabından Abdullah Bin Cahş dua etmiş, Sa'd Bin Ebi Vakkas'da amin demişti ve sonunda da aynen duasında istediği gibi şehit düşmüştü ya... İşte şimdi bende dua ediyor ve senin amin demeni diliyorum Senden.Bu canımı aynen Abdullah Bin Cahş gibi Senin ve Rabbimin yolunda vererek şehit olmak istiyorum. Ne olur amin de Sevgili Peygamberim. Sen amin dersen Rabbim Seni asla kırmaz.
En kısa zamanda seninle olmak dileğiyle ...

Ey Sevgili,


İşte yine sensiz geçen bir günün ardından gelen sensiz bir gecede yine seninle birlikteyim. Sensizlikte seninle olmak…Sana sensizliğin acısını anlatmak isterdim ama bu öylesine zor ki …İstedim ama yapamadım.Sanki boğazıma bir şey düğümlendi. Hıçkırıklara yenik düştüm yine.Sensizliği anlatmak erişilmezi anlatmak gibi bir şey. Aslında ne yalan söyleyeyim sensizliğe alıştım artık.Seni böyle sevmek de çok güzel. Çok garip anlatılmaz bir duygu bu.Hem benden çok uzaksın hem de her an yanımdasın, benimlesin. Aşkınla yanmak, adını her duyduğumda kalbimin derinliklerinden gelen o güzel kıpırtıları hissetmek öylesine güzel ki…Tenhalarda seni düşündüğümde içimde kopan fırtınalardan sonra uzaklara çok uzaklara gitmek ve o güzel zamanlarda asrı saadet de seninle buluşmak, yüzyıllar sonra seninle birlikte o günleri yaşamak öylesine güzel ki …Ey Sevgili,seni kendine sevgili kılan alemlerin Rabbi olan Allah adına yemin ederim ki seni o kadar çok seviyorum ki seni ne zaman düşünsem o güzel yıldızlar misali her biri birbirinden güzel olan ashabına gıpta etmekten kendimi alamıyorum. Affet beni ama ne yapayım. Elimde değil. Çünkü onlar hep senin yanında idiler. Derdin dertleri, arzun arzuları oldu. Hepsi seni çok sevdi ve bir çoğu da senin yolunda gözlerini kırpmadan canlarını verdiler. Her şeylerini hiç düşünmeden “Anam, babam sana feda olsun ya Rasulallah .” diyerek senin yoluna harcadılar. Ya ben ne yaptım senin için? Neyimi sana feda edebildim? Sadece aşkınla yangınlara gark olan kalbimden başka neyimi verebildim ki…?

Biliyorsun Rabbim nasip etti bu yıl Ravza’na geldim. Ama gördüm ki hep aşıkların orada. Milyonlarcası sana olan aşklarını hasret gözyaşlarıyla ıslatarak sana sunmaya huzuruna gelmişlerdi. Onların arasında sessizce “İşte bende huzuruna geldim. Bende senin aşıklarından biriyim ve seni şu dünyada ki her şeyden çok seviyorum ey Sevgililer Sevgilisi .” diyebildim duydun mu? Aslında daha yola çıkmadan aylar önce huzuruna geldiğimde sana neler söyleyeceğimi düşünmüş ve sana olan aşkımı anlatan sayfalar dolusu cümlelerin her birini nakış nakış beynime dokumuştum. Ama huzuruna gelince ne oldu bilmiyorum! Sanki görünmez bir el her şeyi sildi ve sadece hıçkırıklarla sessiz bir şekilde “Seni çok seviyorum.” diyebildim. Kim bilir belki de o milyonlarca aşığının içinde sana olan aşkımı anlatmaya utandım. Ya onlar seni benden çok seviyorlarsa ya da sen onları benden çok seviyorsan diye çekindim işte!...Birde … birde “Ey günahkar,bunca günahlarla huzuruma gelip utanmadan bir de beni sevdiğini söylüyorsun.” demenden çok korktum belki de!.... Ve seninde bildiğin gibi seni sevdiğimi hıçkırıklar arasında sessizce söyleyebildim. Oysa huzuruna geldiğimde tüm gücümle seni sevdiğimi haykıracaktım. İstiyordum ki sesim Medine’nin her tarafından duyulsun ve herkes sana aşık olduğumu öğrensin. Fakat yapamadım. O kadar aşığının arasında sana aşkımı haykıramadım işte. Sanıyordum ki yanına geldiğimde hasretim dinecek ve gönlümde kopan fırtınalar azalacak. Fakat böyle olmadı Ey Sevgili. Senin yanında sensizlik girdabına kapıldım. Şu anda sensizliğimi haykırıyorum işte duyuyor musun beni? İşte huzurunda iken söyleyemediklerimi şimdi söylüyorum ya Muhammed’im!...SENİ SEVİYORUM.SENİ SEVİYORUM. SENİ SEVİYORUM VE SON NEFESİMİ VERİNCEYE KADAR DA SEVECEĞİM. İnanmazsan göz yaşlarıma sor sana olan aşkımı. Onlar anlatsınlar sana olan sevgimi. Gözyaşları asla yalan söylemezler bilirsin. İstersen kalbime bak. Orada yalnız seni alemlere rahmet olarak göndereni ve seni bulacaksın. Yine orada tertemiz ve saf bir sevgiyle karşılaşacaksın. Ve yine göreceksin ki o kalp sadece o bir olan ve senin için çarpıyor. Orada dünyalık hiçbir şeye yer olmadığını da göreceksin. Ashabın gibi her an canımı yoluna vermeye hazır olduğumu söylemeye gerek yok sanırım.

Uhud’da savaşırken hani kafirler mübarek dişini şehit etmişler ve sende saçının bir teline bile zarar gelmesini istemeyerek çevrende halka oluşturan bir avuç sahabe ile oradaki bir mağaraya çekilmiş ve bir müddet orada istirahata çekilmiştin ya… İşte Uhud’da o şanslı mağaraya bende geldim biliyorsun. Senden 1400 küsur yıl sonra… Sen yoktun ama o mübarek gül kokun hâlâ oradaydı. Teşekkür ederim.Rabbime sonsuz şükürler olsun hayatımın en güzel o birkaç saniyesini bana yaşattığı için…Gülleri kıskandıran o güzel kokun bir anda tüm benliğimi sardı.O anda nasıl titrediğimi ve hıçkırıklarla sarsıldığımı gördün mü Ey Peygamberim? O ne güzel kokuydu öyle.Eminim ki o kokuyu huzuruna gelemeyen diğer Müslüman kardeşlerim koklayabilselerdi benim neden öyle birdenbire sarsıldığımı hemen anlarlardı. Biliyor musun güzel Muhammed’im Uhud’dan Medine’ye döner dönmez hemen Medine’de bulabildiğim tüm koku satan dükkanları tek tek dolandım ve hepsine gül kokusu olup olmadığını sordum. Ve hepsinden de değişik değişik gül kokuları satın aldım. Ama yok güzeller güzeli yok, yok, yok !...Hiçbirisinde senin o güzel gül kokun yoktu. Ve kıyamete kadar da olacağını sanmıyorum. Sen GÜLLER SULTANI’sın Ey Sevgili. Rabbim o kokuyu sadece sana vermiş. Nasıl ki şu ana kadar senin gibi bir güzel yaratmamışsa,o güzel kokuyu da sadece sana vermiş. Şu anda her gün almış olduğum o gül kokularından sürüyorum. Özellikle geceleri yatarken. Sen gülleri çok seversin ya!... Belki o kokuların hatırına gelirsin diye. Ve inanıyorum ki bir gün mutlaka geleceksin. Bu gece, olmazsa yarın gece, daha olmadı yarından sonraki gece … geleceksin. Gelmesen de ben geleceğini düşünerek her gece bunu tekrarlayacağım. Bıkmadan usanmadan …Sen ümmetini çok seversin. Belki Ebubekir, Ömer, Osman, Ali veya ashabından birisi olamam ama bende senin ümmetindenim. Günahkar olsam da, sana layık olamasam da yine de ümmetindenim ve bildiğim tek bir şey var ki, o da SENİ ÇOK SEVDİĞİM. Şu anda kalbimin sana ulaşabilmek için sürekli kanat çırpışları olmasa yaşayamazdım bunun farkındayım ve eminim ki bunu sende biliyorsun…
Sultanım işte yine sabah ezanları sensiz başlayacak bir günün başlayacağını bildiriyorlar. Ve ben sabırsızlıkla sensiz geçen bir günün ardından gelecek sensizlikte seninle olacağım bir başka geceyi bekliyor olacağım EY SEVGİLİLER SEVGİLİSİ !...

Sevgili Peygamberim,


Seni sevmek,seni yaşamak,vücudumun her zerresinde seni hissetmek…Yaşamanın özü bu olsa gerek Güzeller Güzeli. Seni sevmenin ne demek olduğunu düşündüm bu gece… Benim için ne anlama geldiğini… Bir an için seni tanımamış olsaydım ne olurdu diye düşündüm!. Ya hiç gelmemiş olsaydın dünyaya!…

Ve birdenbire tüm vücudumu bir titreme aldı. Allah’ım sensiz bir dünya!... Düşünmesi bile ne kadar korkunç. Karanlıklara gömülmüş, pisliklere bulanmış iğrenç bir dünya! Ona dünya demek mümkünse tabii. Dünya ; üstünde canlıların yaşadığı bir gök cismi. Sen olmasaydın onun bir anlamı olur muydu hiç? Yerdeki ve gökteki tüm mahlukat dünyayı seninle sevdi. Sen olmasaydın dünya dünya olur muydu ki? Ya ben ben olur muydum? Ben seninle ben oldum. Sevgiyi seninle tattım. Sevdaları seninle yaşadım. Aşkı ve acıyı senden öğrendim. Yaşamanın ve ölmenin, ölmeden önce ölüp, öldükten sonra yaşamanın sırrını sen öğretmedin mi? Seninle insan oldum. Canın canıma can verdi. Bende ben oldun. Ve her şey bir anlam kazandı. Anladım ki sensiz bir dünyayı düşünmek bile imkansız. Çünkü sen olmayınca hiçbir şey kendisi olmuyor ki… Ne dünya dünya oluyor, ne de insan insan … ve tabiiki ne de ben ben oluyorum. Beni ben yapanda senmişsin dünyalar güzeli… Her şey seninle anlam kazanıyor. Sensiz her şey benliğini yitiriyor. Bense sadece bir hiç oluyorum… Ben diye bir şey yok ki… Ve anlıyorum ki sensiz olmuyor Sevgili. Sensiz hiçbir şeyin değeri yok.
İyi ama hiçbir şeyin sensiz olamadığı bir dünyada benim işim ne? Hani sen neredesin? Yanımda yoksun ki? Sensiz ben ben olamıyorum ki… Ne zaman bitecek bu hasret? Vuslat ne zaman gerçekleşecek? Daha ne kadar gizli gizli sensizliğime ağlayacağım? Sadece ben mi ağlıyorum ey Peygamberim. Her şey ama her şey sensizliğine ağlıyor. Her şey herkes sensizliğin acısını bir şeylerden çıkarmaya çalışıyor.
Rabbim nasip etti bu yıl hac vazifemi yerine getirmek için hacca gittim şükürler olsun uğruna alemleri yaratana. Kabe ile ilk karşılaştığımda ne gördüm biliyor musun? O da sensiz kalmış ey Sevgililer Sevgilisi. O da kendi diliyle sensizliğine ağlıyor. Ve sanki sensiz olmanın verdiği acıyı oradaki tüm insanlara haykırıyordu. Milyonlarca insan sensiz öğrettiğin şekilde hac görevini yapıyordu. Duvarlarının her köşesini öptüm kokladım Kâbe’nin. Çünkü hala kokun vardı orada. Hira Dağına sorayım dedim. Orada da durum aynıydı. Senin sevgin, her şeyi kuşatıyordu. Ya Uhud için ne demiştin? "Uhud, o bir dağ; ama o bizi sever, biz de onu severiz!" O mübarek toprakların her köşesi seni arıyor ey şefkat Peygamberi. Ama aslında sen hep oralardasın. Kim bilir bu defa göremedim ama belki bir dahaki sefere neden olmasın? Belki bir daha ki sefere gitme kal yanımda dersin. Neden olmasın ki? “Kişi sevdiği ile beraberdir.” demedin mi? Sana kavuşmak için ötelere taaa ötelere kanat çırpan kalbim neden bir gün menzile varmasın ki? Güzellikler ülkesine sonsuzluk diyarına mukaddes topraklarda gitmek neden imkansız olsun ki ?
Aşkı sonsuzluğa ulaştıran en kısa yol sevgidir. Allah'tan gelen, Allah için olan ve Allah'a ulaştıran bir sevgi. Bu konuda "Allah’ım! Bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini, senin sevgine ulaştıracak olan her sevgiyi nasip et." demiyor muydun? İşte bende hemen hemen her gün “Allah’ım, Sevgini ve seni Sevenin Sevgisini ve seni Sevmeye Beni yaklaştıranın Sevgisini Bana nasip et.” demekteyim ey canlar canı. Seni seviyorum diyemiyorum çünkü bu kelime yetersiz kalıyor sana olan aşkımı anlatmak için. Bu bambaşka bir şey. Yakıp kavuruyor insanı. Ama bir o kadar da güzel ve hoş ki… Sanki lezzetine doyamadığım bir tat veriyor bana. Çok hoşuma gidiyor ama anlatamıyorum işte. Kelimeler bir anda anlamlarını yitiriyor ve yetersiz kalıyorlar. Bağışla beni güzel Peygamberim sana olan duygularımı yazıya dökmek istemiştim ama kırık dökük ve anlamsız cümlelerle beceremedim. Belki… belki yazı ile aşkımı anlatamadım ama belki göz yaşlarım anlatabilmiştir sana olan aşkımı ve sensizliğe hasretimi… Ne dersin? Ve bir gün hasret bitip sana kavuştuğum zaman gözyaşlarımdan başka aşkımın şahidi olmayacak. Onlara sorarsın sana olan aşkımı. Gözler asla yalan söylemezlermiş. Bir başka gecede yine sensizlikte seninle beraber olmak dileğiyle …

Haziran 2005

Sevilenlerin En Güzeline …


Saatlerce söze nasıl başlayacağımı bilmeden düşünüp durdum.Bir sürü kelimeler,cümleler yazdım,sildim.Sonra tekrar yazdım, tekrar sildim.Sonra tekrar,tekrar ve yine tekrar…Bu böyle saatlerce sürüp gitti.Her ne yazdıysam kalbimin derinliklerinden yükseliveren bir itiraz dalgası engel oldu yazmama.Bir insan sevdiğine nasıl ifade edebilir ki onu çok sevdiğini. Seni seviyorum hem de çok seviyorum Güzeller Güzeli...Hem de yeryüzündeki gelmiş geçmiş tüm aşıkların sevgililerini sevdiklerinden daha çok seni seviyorum demek yeterli mi acaba? O aşıklar ki kimi Ferhat olmuş dağları delmiş aşkı için, kimi Mecnun olup çöllere düşmüş kimiyse hiç düşünmeden sevdiği için canını vermiş…Ve işte ben de diyorum ki benim sevgim onların hepsinin sevgisinden çok daha fazla…Onların hiç birisi benim yaşadığım acıları tatmadılar,yaşamadılar. Hepsinin de umutları vardı.Sevdiklerine kavuşabilmek için her şeyi göze almışlardı.Ve akla hayale gelmeyecek şeyleri de yaptılar zaten.Aşklarını asırlardır yaşattılar.Âdeta ölümsüzleştiler!Dilden dile söylenerek sevda masalları günümüze kadar geldi.

Bense aşkımı kalbime gömdüm.Hiç kimseye anlatamadım.Sevdim, çok sevdim ama bu sevgimi çoğu zaman kendimden bile sakladım.Sadece göz yaşlarım ve kalbim bildiler bu sevdamı.Rabbimden başka kimsenin bilmediği tenhalarda gizli gizli akıttığım göz yaşlarım oldu tek dert ortağım.Hayallerle avundum hep.Bazen dağların doruklarındaki kardelenlerle paylaştım seni.İçimde taze baharların müjdecisi olarak açtın.Bazense gökyüzünün sonsuz maviliğinde özgürlüğüne kanat çırpan bir kuş oldun. Sanki her kanat çırpışında sana biraz daha yaklaşacakmışcasına hiç bıkıp usanmadan oradan oraya uçup durdu sevdan.
Ferhat’a dağları deldiren güç Şirin’e kavuşma umudu idi.Mecnun çöllerde her bir kum tanesinde Leyla’sını aradı yıllarca.Sevdiklerini bir kerecik görebilmek umuduydu onları hayata bağlayan….Ya benim umutlarım?….Benim umutlarım olmadı ki hiç.Yaşarken sana kavuşabilmenin mümkün olmadığı gerçeği kalbimde büyüyen bir karaçalı oldu hep.…Yıllar önce çok çoookk uzun yıllar önce daha ben doğmadan 1400 küsür yıl önce ardında canlı cansız tüm evreni gözyaşları içinde bırakarak Rabbine yürümüşsün.Ben seni hiç görmedim ki !... Görmeden ölesiye sevdim.Bu dünyada sana kavuşmanın mümkün olmadığını bile bile hep sevdim.En umutsuz anlarımda sana olan bu sevgim güç verdi bana.
Seni bir kerecik olsun görebilmek için kaç gece dağların doruklarında gökyüzüne gözlerimi dikerek sabahladığımın sayısını ben bile bilmiyorum. Ama ne yalan söyleyeyim o günler bana öylesine haz veriyordu ki!..Ömrümün en güzel günleriydi onlar.Bir daha geri gelirler mi bilmem.Gerçi artık arabam yok dilediğim an beni alıp kendimi sana en yakın hissettiğim dağların doruklarıma götürecek…Arabam yok ama inan sana söz veriyorum.Geçireceğim ameliyattan sonra eğer şöyle biraz uzun yürüyecek kadar yürüyebilirsem arabasız koşacağım o dağların doruklarına.Topal topalda olsa sürünerek te olsa yine geleceğim.Sende gelirsin değil mi o zaman?Güneşi bile yok eden aydınlığınla …..

Hac Anıları


Yazıma iki yıl önce vuku bulmuş ve benim geçen yıl Mekke'de bizim şirket yetkilisinden duyduğum ve uzun süre etkisinden kurtulamadığım bir olayı naklederek başlamak istiyorum.

İki yıl önce hacca gelenler arasında oldukça genç bir kardeşimiz varmış.(27-28 yaşlarında)Bu kardeşimiz hac arzusu ile yanıyor ve içindeki bu yangın her geçen gün gittikçe daha da büyümeye devam ediyormuş.Öyle ki artık dayanılmaz olmuş bu ateş.Ve çevresindeki dostlarına hep bu arzusunu anlatmaya başlamış.Ve gencin gittikçe artan içindeki bu yangına dayanamayan bazı dostları bu kardeşimize 100-200 $ gibi paralar vererek yol parasının büyük bir kısmını tamamlamışlar.Biraz da kendisinin parası varmış.Yol parası tamamlanmış ama bizim bu aşık kardeşimiz pasaport falan çıkartamamış.Zaten böyle bir şeyden haberi de yokmuş..Neyse mukaddes yolculuğun başlayacağı gün bu durum ortaya çıkmış.Artık geriye dönüş yoktur.Yapacak bir şey de kalmamıştır.Son anda bizim delikanlının haline acıyan şirket yetkilisi kardeşimiz bir şeyler yaparız diyerek genci de aralarına almış.Uzatmayayım pasaportsuz bir şekilde genci Mekke'ye sokarlar.Kardeşimiz evli ve henüz kundakta olan küçük bir çocuğu vardır.Tabii onlar Türkiye'de kalırlar.Kardeşimizin niyeti üç ay Arabistan'da kalmaktır.Ve hac mevsimi bitiminde geri dönmektir.
İki ay şu veya bu şekilde geçer.Kardeşimiz doya doya Allah'ın kutsal beytini tavaf eder.Ve hac mevsimi başlar.Tabii ki mahşeri bir kalabalık ta ortaya çıkar.Kardeşimiz için fark etmez. O her gün rabbi ile beraber olarak tavaflarını yapar.Ama bir gün aniden iki Arap polisi kollarına girerler.Ve Kabe'den sürükleyerek çıkarmak isterler.Gencin yanında şirket yetkilisi de vardır.O müdahele etmek ister ama nafile dinlemezler bile.Genç Kardeşimiz son bir kez dua etmek için izin ister.Polislerde kabul ederler.Kardeşimiz dizleri üzerine çöküp ellerini açarak başlar hıçkırıklar arasında dua etmeye.Duası şöyledir:
Ey alemlerin rabbi olan Allah'ım, ben buraya senin hac emrine uyarak ve senin aşkına daha fazla dayanamayarak geldim.Neler çektiğimi çok iyi biliyorsun.Yaşlı anamı,babamı gencecik karımı ve kundaktaki bebeğimi bırakarak geldim.Gelmeden bana dediler ki "Kabe sınırlarına yaklaşınca şöyle bir yazı görürsünüz.ARTIK SİZ BUNDAN SONRA ALLAH'IN MİSAFİRLERİSİNİZ." Öyleyse sen şu anda ev sahibi, bende misafir oluyorum.Bu nasıl ev sahipliği!Bir ev sahibi misafirine böyle mi davranır?Bak beni beytinden atmaya çalışıyorlar!Beni onlara bırakacak mısın? diyerek haykırır ve ağlamaya başlar.Bir iki hıçkırıktan sonra gencin sakinleştiği ve edeple secdeye vardığı görülür.Bu onun son secdesidir.Polisler haydi gidelim gibisinden gencin omzuna dokununca oraya yığılıp kalır.Olayı gören herkesi büyük bir hüzün kaplar.Tabii polislerde çok pişmandırlar.Ama artık iş işten geçmiştir ve yapacak pek fazla başka bir şey kalmamıştır.Yıkarlar ve Mekke'ye defnederler.Ne şeref!...Doğrusu onun yerinde olabilmeyi ne kadar çok isterdim bir bilebilseniz...
Kardeşlerim, ne var bu yolda böyle ki herkes hiç düşünmeden canını veriyor!
MEKKE VE MEDİNE... Yeryüzünün en kutsal iki şehri.Biri sevgilinin doğup büyüdüğü yer, diğeri ise Mekke'den hicret etmek zorunda bırakıldığı zaman ona kucak açan nadide insanların yaşadığı Medine.İkisi de öylesine hoş ki anlatmak mümkün değil.Mekke'den ayrılıp Medine'ye gelince sabah namazından sonra annemi kaybettim.3-4 saate yakın bir süre aramamıza rağmen bulamadık.İyice ümitlerimi yitirmiştim.O anda bende şafak attı.Ne oluyordu bana böyle? Ben sevgilinin huzurunda değimliydim? Hemen diz çökerek Rabbime yalvarmaya başladım."Yarabbi sen ki emanete hıyanetlik etmeyensin.Nasıl ki sen sana emanet edilen bir şeyi aynen emanet sahibine iade ediyorsan annemde bana babamın emaneti.Ben şimdi geri döndüğümde babama " Babacığım,ben anneme bakamadım.Onu kaybettim.Emanetini geri getiremedim.Beni bağışla!" mı diyeceğim.Vallahi de Billahi de eğer babamın emanetini bana geri vermezsen ,işte şu huzurunda bulunduğum o güzeller güzeli Rasulu'nun güzel ismi adına yemin ederim ki bende geri dönmeyeceğim. "diye dua ediyordum. Cümlemi tamamlar tamamlamaz bir ses duydum.Yaşlı gözlerle arkama baktığında bizim Hacı arkadaşlarımızdan birisi bana annemin biraz ilerde bulunduğunu söyledi.Artık sevincimi anlatmama gerek yok sanırım. O öyle bir ALLAH ki yarattıklarını çok sever.Ve hak etmedikleri halde günahlara batmış olsa bile hiçbir kulunun ellerini boş çevirmiyor kardeşlerim.

Ağustos 2005