PARADAKİ DEĞER KAYBI (İNKITA, KESAT, RAHS VE GALA) İLE DEVALÜASYON VE ENFLASYON İLİŞKİSİ
Kesâd paranın tamamen tedavülden kalkması, bir ülkede bulunmaz ve kullanılmaz hale gelmesi
Inkıtaʻ; paranın piyasada bulunmaması, tedavülden tamamen kalkması, Kesâd durumunda paranın yerel veya bölgesel olarak kullanımdan kalkma durumu görülebilirken ınkıtaʻ halinde ise bir genellik söz konusudur.
Galâ, “Paranın kıymetinin tezâyüd etmesi yani artmasıdır”
Rahs, paranın değer kaybetmesi, artan mal fiyatları karşısında paranın yetersiz kalması şeklinde tarif edilmiştir.
Enflasyon, en genel tarifiyle paranın değer kaybetmesidir.
Devalüasyon, bir ülkenin resmi para biriminin diğer ülke para birimleri karşısında veya bir grup para değeri karşısında değerinin düşürülmesidir Birinci görüş: Tedavülden kalkan para, alım satımda eşyaya semen (fiyat) olmuşsa, akit batıl (geçersiz) olur. Bu görüşü ileri süren Ebu Hanife’dir. Borç, karz akdi veya müeccel mihrden kaynaklanmışsa işleme konu olan para, kesâda uğrasa da aynısını vermek gerekir.
İkinci görüş: Fulûs’un tedavülden kalkmasından sonra mislini iade etmek yeterli değildir. Borçlunun, akit yapılan nakdin değerini, muamelenin yapıldığı gün tedavülde bulunan diğer bir para birimi ile ödemesi gerekir. Bu görüş Ebu Yusuf’a aittir, Kesâd durumunda, ödenmesi gereken meblağın teslimi zor olmuştur. Alışveriş sahih olarak kaldığına göre, kesâda uğrayan paranın alışveriş günündeki kıymetini vermek gerekir. Çünkü tazminat o güne göredir. Nasıl ki yaş, taze meyve ve sebze cinsinden bir şey satıldığında, teslim edilmeden önce bu maddeler bozulsa (telef olsa) aynısını vermek zor olduğu için bunların da kıymeti verilir Üçüncü görüş: Fulûs’un kesâda uğraması durumunda akit batıl olmaz, akit hangi para birimi ile yapılmışsa borçlunun, o paranın tedavülden kalktığı, yani en son revaçta olduğu gündeki kıymetini, diğer bir para birimiyle ödemesi gerekir. Bu, İmam Muhammed ve bazı Hanbelî fakihlerin görüşüdür Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre kesâd durumunda akit infisah etmez, fakat satıcı muhayyerdir; ister akdi feshedip malı geri alır, isterse semenin değerinin ödenmesini ister.
Dördüncü görüş: Fulûs zimmette sabit olduktan sonra eda edilmeden veya eda günü gelmeden kesâda uğrarsa, borç sahibinin belirlenen felsten başka bir şey isteme hakkı yoktur. Genel olarak Şafiîlerin benimsediği, aynı zamanda Malikî mezhebinde meşhur olan görüştür. Bu durum hak sahibinin başına gelen semavi bir afet ve bela olarak değerlendirilir. Borcun alım satım veya karz akdinden kaynaklanmış olması fark etmez.