En kısa tanımıyla kader ve kazâ, Allah’ın yaratıklarına ilişkin planını ve tabiatın işleyişini gerçekleştirmesini ifade eder. Kazâ ve kader bahsi, kelâm meseleleri arasında sıkça tartışılan konulardan biri olmuştur. Hatta Hz. Peygamber’le dört halife devrinde de karşılaşılan kader problemi, müslümanlar arasında vuku bulan siyasî ve toplumsal hadiselerin etkisiyle sahabe döneminin sonlarına doğru canlı bir şekilde tartışılan meselelerin başında yer aldığını söylemek mümkündür. Bu problemin ortaya çıkışını kimileri iç sebeplere bağlarken; kimileri de yabancı kültürlerden kaynaklı olduğunu söyler. Neticede kader problemi, günümüzde de en çok tartışılan bahislerden biri olma özelliğini sürdürmektedir.
Kader meselesinde Allah’ın nesne ve olayları yaratması, nesne ve olayları önceden bilmesi, nesne ve olayları dilemesi, nesne ve olaylara ilişkin ilmini yazması, kader ve kazânın değişip değişmeyeceği, kadere rızâ gösterme meselesi gibi başlıklar altında âlimlerin farklı fikirleri mevcuttur. “Kullara ait fiiller” mevzusu bu meselenin odak noktasını oluşturur.
Öte yandan bazı hadis rivayetlerinde kader, iman esasları arasında zikredilmezken (Buhârî, “Îmân”, 37; Tirmizî, “Fiten”, 63) bazılarında Hz. Peygamber (s.a.s.) de “Cibrîl hadisi” diye bilinen hadiste, kaderi, iman edilmesi gereken şeyler arasında saymıştır. Bu hadise göre Cebrâil (a.s.), Peygamberimize, “İman nedir?” diye sormuş, o da, “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır.” (bkz. Müslim, Îmân, 1 [8]; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15 [4695]; Tirmîzî, Îmân, 4 [2610]) cevabını vermiştir. Ehl-i sünnet bilginleri ilgili âyet ve hadislere dayanarak kader ve kazâya inanmayı iman esaslarından saymışlardır.
Bir dua ile yazımıza son verelim: “Allah, bizleri bu dünyada iman nimetinden mahrum eylemesin. Âhiret yurduna imanla göç eden bahtiyar kullarının zümresine dahil kılsın!”