İnsan haklarını; sadece insan oluşlarından dolayı aralarında hiçbir ayrım gözetilmeksizin tüm insanların cinsiyet , renk, ırk, dil, düşünce farkı, toplumsal statü, zenginlik gibi fark olmaksızın özgür, eşit ve onurlu yaşama hakkına sahip olması şeklinde tanımlayabiliriz.
İnsanlar arası ilişkileri sağlamlaştırarak; iyiliği , insafı, adalet ve merhameti kökleştirerek ahlaki yapıyı pekiştiren önemli bir kavramdır.
"Kul hakkı" kavramı ise"insan hakları" tabirinden daha dinî bir içeriğe sahip olup; insanın, amaçsız yaratılmış bir varlık olmadığı, ( Zâriyat,56 ) kıyamet günü adalet terazisi kurularak yaptıklarından hesaba çekileceği, ( Enbiya,47 ) eliyle ve diliyle ve çevresindekilere karşı hassas davranması gerektiği (Buhârî, Îman 4, 5, Rikak 26; Müslim, Îman 64-65) ve `kul hakkına tecavüzün kesinlikle cezasız kalmayacağı´ tehdidiyle toplumsal düzeni sağlayan bir kavramdır.
Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de miras âyetlerinden sonra "İşte bu Allah’ın hudududur..." ( Nisa ,13 ) mealinde ilahî ikazı ile, aralarında kan bağı olan yakın akrabalar arasında bile olsa haksız taksimat nedeniyle kul hakkına sebebiyet vermenin, Allah’ın hududunu çiğnemek olarak kabul edilmesi oldukça manidardır.
مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا
“Bizi aldatan, bizden değildir!” ( Müslim, Îmân 164 ) buyuran Peygamber efendimizi üsve-i hasene ( Ahzab,21 )olarak kendisine örnek alan bir mümin;
Ticaretinde aldatma yapmaz.
Alışverişde dürüst davranır.
Ölçü ve tartıda hile yapmaz.
Fırsatçılık yaparak kazancına haram bulaştırmaz.
Başkasının malına göz dikmez.
İnsanların mallarını gasp etmez.
Çalıştırdığı işçisinin hakkını gözetir, alın teri kurumadan ücretini öder. ( İbn Mâce, Rühûn, 4 )
“Kim din kardeşinin şeref, onur ve haysiyetine veya malına yönelik bir haksızlık yapmışsa altın ve gümüşün fayda vermeyeceği kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Aksi takdirde yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınarak hak sahibine verilir. Şâyet sevabı yoksa hakkına girdiği kişinin günahlarından alınarak kendisine yüklenir” (Buhârî, Mezâlim, 10 ) anlamındaki hadis-i şerif her dâim zihnimizde kalarak hayatımıza yön vermelidir.
Kul hakkı konusu bu kadar hassas iken günlük hayatın içinde atladığımız veya gözden kaçırdığımız kul hakkı örneklerini hatırlayalım.
Mesaiye dikkat etmemek işverene veya çalıştığımız kuruma karşı bir kul hakkı ihlalidir.
Ücretlinin ücretini kesmek veya geciktirmek hak ihlalidir.
Öğrenciye hak ettiği notu vermemek hak ihlalidir.
Komşumuzu yüksek sesle, gürültüyle rahatsız etmek hak ihlalidir.
Yüz yüze olmasa bile telefon, televizyon, sosyal medya veya basın yoluyla birisine haksız isnatlarda bulunmak, yalan haber yapmak, kişilik haklarına saldırmak kul hakkı ihlalidir.
Kişisel menfaatleri için çevreyi ve havayı kirletmek,yolları daraltmak suretiyle kamu hukukunu hiçe saymak çok daha büyük kul hakkı ihlalidir. Zira mağdurlar tek kişi değil çok kişidir.
Trafik işaretlerine dikkat etmeyerek bir başkasını zor durumda bırakmak, geçiş önceliği kuralını ihlal etmek, trafiğin akışına engel olarak zaman kaybına sebebiyet vermek, el kol hareketi veya korna ile tâciz ve hakarette bulunmak kul hakkı ihlalidir
Asansör, muayene sırası, gişe önleri...vb. yerlerde sıra bekleyenlerin sıralarına riayet etmeksizin önlerine geçmek kul hakkı ihlalidir.
Bir başka kardeşimizin gıyabında onun hoşnut olmayacağı şekilde konuşarak gıybet -dedikodu, iftira, hakaret...vb. davranışlar kul hakkı ihlalidir.
Bir başkasına ait olan bir malı gaspetmekten yukarıda verdiğimiz örneklere varıncaya kadar sosyal hayatın içinde geniş bir yelpazeye sahip olan kul hakkı meselesi bilinçli bir müslümanın dikkat etmesi ve aynı zamanda diğer insanlara güzel örnek olması bakımından son derece önem arzetmelidir.
Bu bilinçle Rabbimizin bize tahsis ettiği ömrü Allah'a karşı olan sorumluluklarımızın yanı sıra diğer insanlara karşı olan hak ve yükümlülüklerimizi yerine getirerek tamamlamak akıllı bir müslümanın ilk öncelikli hedefi olmalıdır.