Hayatı hakkındaki bilgiler, Hoca İbrâhim adlı bir kişi tarafından yazılan Menâkıb-ı Pîrî Baba adlı eserle Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sine dayanmaktadır. Hoca İbrâhim, 926 (1520) tarihli Tahrir Defteri’nde adı geçen Pîrî Baba Zâviyesi’ni kendisinin yaptırdığını söyler. Eserin yazılması sırasında Pîrî Baba’nın yeğeni Ali Dede’nin hayatta olması onun ölümünün üzerinden çok uzun süre geçmediğini göstermektedir. Bu bilgilerden hareketle eserin Yavuz Sultan Selim döneminde kaleme alındığı ileri sürülmüştür (Faroqhi, sy. 32 [1979], s. 662, 668). 1057 (1647) yılında Merzifon’a uğradığında Pîrî Baba’nın türbesini ziyaret eden ve hakkındaki rivayetleri nakleden Evliya Çelebi, onun Ahmed Yesevî’nin Hacı Bektâş-ı Velî ile birlikte Anadolu’ya gönderdiği dervişlerinden olduğunu ve Orhan Gazi devrinden Fâtih Sultan Mehmed devrine kadar yaşadığını belirtir (Seyahatnâme, II, 207). M. Fuad Köprülü, Evliya Çelebi’nin görüşünü tekrarlayarak Ahmed Yesevî’nin Anadolu’daki halifelerin arasında Pîr Dede ismiyle onun adını da sayar.
Gül Baba türbesi; Budin Beylerbeyi Mehmet Paşa tarafından, 1543-1548 yılları arasında, sekizgen kesitli ve kesme taştan yaptırılmış. Üstünde kurşun kubbesi bulunuyor. 1685 de Osmanlı’nın elinden çıktıktan sonra bir süre şapel (küçük kilise) olarak kullanılmış. Sultan Abdulaziz’in ziyaretinden sonra, tekrar türbe haline getirilmiş. İkinci Dünya savaşında ağır hasara uğramış. Macarlar tarafından, 1963 yılında onarılmış. Türk-Macar işbirliği ile 2005 yılında orijinal haliyle restore edilmiş. İçinde Bektaşi tacıyla Gül Baba’nın sandukası bulunuyor. Bu türbe Türkler kadar Macarlar tarafından da ziyaret ediliyor.
Türkiye’de 19 adet Gül Baba, Türkiye dışında da 9 adet Gül Baba varmış. İstanbul’da 11 ve Ankara’da 2 adet Gül Baba. Bu Gül Baba’lar, bazen Budapeşte’de yatan Merzifonlu Gül Baba ile karıştırılıyor. Bunlardan biri de İstanbul’daki Gül Baba.
Ufak farklılıklarla anlatılan öyküsü şöyle, İstanbul’daki en bilinen Gül Baba’nın. Bir gün II.Bayezid, veziri ile birlikte Galata sırtlarında dolaşırken (avlanırken) güzel bir koku duyar (güzel ve bakımlı bir bahçe görür). Kokuyu takip ederek güzel bir bahçeye ulaşır.(ya da dinlenmek için). Bahçede bir kulübe vardır. Kapısını çalar. Yaşlı bir çift açar. Padişah II.Bayezid, kokuyu takip ettiğini ve bu güzel bahçeyi gördüğünü ve bundan da çok memnun olduğunu ifade eder. Bahçe sahibi adamcağız da burada sarı ve kırmızı kokulu gül yetiştirdiğini söyler ve arkasından evine, yemeğe davet eder. Padişah bu davranış ve ikramdan da hoşnut kalır ve kendisinden bir dilekte bulunmalarını ister. Bunun üzerine, yaşlı çift burada bir okulun yapılması dileğini iletir. Okul yapılır ve Enderun olarak, devlet adamı yetiştirmeye başlar. Padişah tarafından yaptırıldığı için, adı Mekteb-i Sultani olarak adlanmaya başlar. Daha sonra Galatasaray Lisesi’ne dönüşür. Gerek Galatasaray Lisesinin, gerekse kurulan Galatasaray futbol takımının sembol renkleri, bu yaşlı çiftin yetiştirdiği sarı ve kırmızı güllerin renklerinden gelmektedir.
Budapeşte’deki Merzifonlu Gül Baba, Merzifon’da yatan Piri Baba’nın soyundan geliyor. Piri Baba, Hoca Ahmet Yesevi’nin Anadoluya gönderdiği Horasan erlerinden biridir. Selçuklu döneminde Hacı Bektaşi Veli’yle birlikte Amasya-Tokat isyanına katılmış. İsyan bastırılmış. Piri Baba da izini kaybettirerek Merzifon’a yerleşmiş. Kundura imalatıyla uğraşmış. Gösterdiği kerametlerle ilgili öyküler anlatılır, Merzifon’da.
Piri Baba’nın torunu, asıl adı Cafer olan Merzifonlu Gül Baba’nın doğum tarihi bilinmemekte. Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşadığı söyleniyor. İlk bilgi, Evliya Çelebi’den. Babasından naklettiğine göre, Merzifonlu bir Bektaşi dervişi Budin kuşatmasından önce, Budin kalesinin Horoz kapısı dışında Bali Bey kaplıcası yakınlarında bir dergâh kurmuş. Müridleriyle birlikte bir çok gazaya ve Budin kuşatmasına katılmış. Savaşta, başındaki sarıkta taşıdığı gül ile tanınıyor. İki söylenti var. Birincisi, Budin’de ilk cuma günü, fetih namazı kılınırken, Hakka yürümüş. İkincisi ise, Budin kalesi önündeki savaşta şehit düşmüş. Türbesi, Budapeşte’nin Buda kısmında Gültepe’sinde (Rozsadomp) bulunuyor. Ölüm günü için de, iki tarih veriliyor. 28 Ağustos ve 2 Eylül 1541. Birbirine yakın iki tarih. Cenazesine tüm ordu katılmış, cenaze namazı Şeyhülislam Ebussuud Efendi tarafından kılınmış ve cenaze, Kanuni Sultan Süleyman tarafından bizzat omuzlanarak taşınmış.
Gül Baba, açtığı tekkesiyle Macaristan’da, çevresine İslamı yaymaya çalışan bir derviş ve asker. Budapeştelilere göre, Gül Baba; Macaristan’a gülü tanıtan kişi. Yine Macaristan’daki bir rivayete göre; gül yetiştiren, sözleri, hareketleri ve kerametleriyle çevresini etkilemiş ermiş bir kişi.
Macaristan’da Gül Baba’nın, sevgilileri barıştırdığına ve ayrı düşen sevgilileri kavuşturduğuna inanılıyor. Hastalar için, Gül Baba’nın ruhundan yardım dileniyor. Çiftler, Gül Baba’yı ziyaret edip, dilekte bulunurlarsa evlilikleri gül gibi olurmuş. Çocukları olmayan kadınlar ve bir illete maruz kalanlar da, şifa dilemek için Gül Baba türbesini ziyaret ediyorlar.
Bir efsaneye göre, Gül Baba ruhunu teslim ederken genç bir derviş ortaya çıkar. Gül Baba’nın başında bir şeyler okur (muhtemelen Yasin-i Şerif’tir) . Ölümünden sonra yıkar ve defneder. Sonra da ortadan kaybolur. Budinliler bu olaydan çok etkilenirler ve Gül Baba’nın mezarını ziyaret etmeye ve dilek dilemeye başlarlar. Bu efsaneden ilham alan Oryantalis ressam, Alman asıllı Macar Ferenc Eisenhut (1857-1903), 1886 yılında,”Gül Baba’nın Ölümü-Gül Baba’s Tod” tablosunu yaratmış. Bu tablo, Kayser Franz Josef tarafından satın alınmış ve Parlamento binasında sergilenmeye başlanmış. Uzun süre burada sergilendikten sonra, Macar Hükümeti tarafından, Macar ulusunun bir hatırası olarak, Atatürk’e hediye edilmiş. Atatürk de, o tarihte yeni yapılmış Macar Büyükelçiliği rezidansına, sergilenmek üzere vermiş. Gül Baba tablosu, halen Büyükelçilik rezidansının duvarını süslüyor.
Macar besteci Jeno Huszka, 1905 yılında Gül Baba adıyla 1 saat 35 dakika süren bir operet bestelemiş. Operet’te Gül Baba’nın yanı sıra Leyla, Zülfikar, Ali Paşa, Züleyha gibi karakterler var. Öyküsü şöyle: Müslüman Leyla ile Hristiyan Gabor birbirlerine aşıktır. Gabor, sevgilisi Leyla’ya vermek üzere Gül Baba’nın bahçesinden kutsal gülü kopartır. Görevliler, Gabor’u yakalarlar ve Ali Paşa, onu ölüme mahkum eder. Gül Baba, Gabor’un affedilmesini isteyerek, iki gencin kavuşmasını sağlamaya çalışır. Ali Paşa da Leyla ile kendisinin evlenmesinin karşılığında, Gabor’u affedebileceğini söyler. Leyla, sevgilisi Gabor’u kurtarabileceğini düşünerek, Ali Paşa’nın evlilik teklifini kabul eder. Bunu duyan Gabor, Ali Paşa’ya bıçakla saldırır ve bir anda gül bahçesi yok olur. Bunu Allah’ın bir işareti olarak kabul eden Ali Paşa, Gabor’u affeder. Bahçenin yok olmasına, Gül Baba, çok üzülür. Leyla, Gül Baba’yı teselli etmeye çalışır. Teselli anlamlı olup, Gül Baba’yı yıllar boyu ziyaret edecek genç çiftler, beraberlerinde gül getireceklerdir.
Merzifon Belediyesinin organizasyonuyla, 28 Nisan 2018 tarihinde Merzifon’da Gül Baba paneli düzenlendi. Bu panel; Gül Baba’nın tüm yönleriyle, Merzifon’lu hemşehrilerine tanıtılması amacını taşıyordu.
Budapeşte’de Gül Baba türbesinin önündeki caddenin adı Gül Baba’dır.