Devenin Taşıyamadığı Şehit Sahabe

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-, Uhud’da olup bitenler hakkında bir haber alabilmek için kadınlar arasında yola çıkmıştı. Harre mevkiinde, sâliha kadın Hind bint-i Amr -radıyallâhu anhâ-’ya rastladı. Hind, kocası Amr bin Cemuh, oğlu Hallâd ve kardeşi Abdullâh’ın cesetlerini bir deveye yüklemiş getiriyordu.

Hazret-i Âişe ona:
“–Geride ne haber var?” diye sordu. Hind:
“–Hayırdır. Rasûlullâh iyidir. O sağ olduktan sonra her musîbet hafif kalır.” dedi.
Hazret-i Âişe devenin üzerindeki cesetleri göstererek:
“–Bunlar kim?” diye sordu. Sâliha hanım Hind:
“–Kardeşim Abdullâh, oğlum Hallâd ve kocam Amr’dır.” dedi.
Hazret-i Âişe :
“–Onları nereye götürüyorsun?” diye sordu. Hind:
“–Medîne’ye götürüyorum. Oraya defnedeceğim.” dedi. Yürümesi için biraz zorlayınca deve çöktü. Hazret-i Âişe:
“–Deve, yükünün ağırlığından dolayı mı çöküyor?” diye sordu.
Hind:
“–Neden çöktüğünü bilmiyorum. Hâlbuki sâir vakitlerde iki devenin yükünü taşırdı. Fakat şimdi onda farklı bir hâl olduğunu görüyorum.” dedi.
Zorlayınca deve kalktı, ancak Medîne’ye yöneltilince yine çöktü. Yönü Uhud’a çevrildiğinde ise koşmaya başladı. Hind, Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in yanına varıp durumu anlattı. Nebiyy-i zî-şân Efendimiz ona:
“–Deve vazîfelidir. Amr’ın herhangi bir vasiyeti var mıydı?” diye sordu.
Hind:
“–Amr, Uhud’a gideceği zaman kıbleye dönmüş ve: «Allâh’ım! Bana şehîdlik nasîb et! Beni me’yûs ve mahrûm bir hâlde ev halkıma döndürme!» diye duâ etmişti.” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şunları söyledi:
“–İşte bunun içindir ki deve yürümüyor.
Ey Ensâr topluluğu! Sizden her kim Allâh’a yemin etmişse ona sâdık kalsın.
Ey Hind! Kocan Amr, sâdıklardandır. O şehîd edildiği andan itibâren melekler kanatlarıyla üzerine gölgelik yaptılar ve nereye defnedilecek diye bakıp durdular. Ey Hind! Kocan Amr, oğlun Hallâd ve kardeşin Abdullâh cennette bir araya gelecek ve arkadaş olacaklardır.”
Bu müjde üzerine Hind, sâdıklardan olan kocası ile ebedî hayatta da berâber olmayı arzulayarak:
“–Yâ Rasûlallâh! Ne olur Allâh’a duâ et, beni de onlarla bir araya getirsin.” diye yalvardı.

(Vâkıdî, I, 264-265; İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî, III, 216; İbn-i Abdilber, III, 1168)