( Ukkaşe bin Mihsan Hazretleri )
Anlatılır ki, Hz. Muhammed’in sahabelerinden Ukkaşe’nin türbesi Hıra (Hırka) Köyündedir. Sahabe Hz. Muhammed’in sırtındaki nübüvvet mührünü Veda Hacc’ında bir vesile ile görür. Peygamberimiz ona hırkasını verir ve, ‚Rum diyarına giderek halkı dine davet edeceksin‛, der. O da İslam ordusuyla Kayseri üzerinden Merzifon’a kadar savaşa savaşa gelerek bu günkü Hırka Köyünde şehit düşer. Bir gönül sultanına dönüşen Ukkaşe’nin, o gün bu gündür ziyaretçileri eksik olmaz. Onun Merzifon'a geliş tarihi miladi 681’dir. Hıra köyünün girişindeki mezarlıkta yer alan bu ulu sahabenin kabri, Peygamberimizin sırtındaki mührü öpen Ukkaşe bin Mihsen Hazretleri’ne aittir. Evliya çelebi buraları ziyaret ettiğinde onun kabrinin varlığından söz eder.
Bayram günleri sabah namazı burada kılındığı anlatılır. Üstünü kapattırmadığından defalarca yapılmış, her seferinde ertesi gün yapılan yer yıkılmıştır. Halk arasında, ‘buraya yedi defa üst üste gelenin hac sevabı alacağı’ inancı, meşhurdur. Mehmet Ocak'ın ve Muammer Durak'ın kabir çevresinin düzenlenmesinde büyük hizmetleri dokunmuştur. Türbesinin tamir tarihi 1968’dir. Türbenin yanında yer alan bina, aşevi olarak hizmet vermektedir. Hükkaşe Sultan köyün kuruluşundan çok önce türbesinin olduğu yere gelir ve hırkasını bırakır. O tarihten sonra o mevkinin adı Hırka olarak bilinir ve burada kurulan köy, Hırka Köyü adını alır. Merzifon’un birçok köyünün adı zamanla değiştiği halde, Hırka Köyü’nün adı değişmemiştir. Köyün ormanında, yaban hayvanlarından geyikler, ayılar yaşarmış. Geyikler, Hükkaşe Sultan’dan gelip su içerlermiş. Türbesinde bulunan geyik boynuzlarının o zamanlardan kalma olduğuna inanılır.
Onun bir rivayete göre Peygamber efendimizin misvakdarı olduğu, başka bir rivayete göre ise buralara gelen islam ordusunun sancaktarı olduğu söylenmektedir. Divan edebiyatının ünlü şairi Fuzuli, Saadete Erenlerin Bahçesi adlı eserinde şunları yazar. “Hz. Peygamber, “Ey kavim, size hükümleri bildirdim. Islahınıza çalıştım ve belalara uğradım. Artık sohbetinizden ilgi kesmek ve sizden uzaklaşmak zamanı geldi. Kimin ki bende hakkı varsa alsın, kimin ki müşkülü varsa sorsun ki, Allah’ın yanına bütün davalardan el etek çekmiş olarak gideyim ve Allah’a yüz tutan eteğime hiçbir asılı el kalmasın, haksızlığımdan şikayet eden hiçbir el onu tutmasın.” Bunu söyledikten sonra minberden indi. Cemaatle öğle namazını kıldı, yeniden minbere çıktı. Önceki söylediklerini tekrarladı.
Orada bulunanlardan birisi ayağa kalkarak dedi ki, “Ya Resulullah, senin hizmetinde benim alacağım üç dirhem var.” Hz. Muhammed üç dirhem borcunun alacaklıya verilmesi işini Hz. Ali’ye buyurdu. Bundan sonra ashaptan Ukkaşe adında biri ayağa kalktı. Dedi ki, “Ya Resulallah. Tebük Gazasından dönerken deveye bir kamçı vurmuştun. Kamçı deveye vurmadı, bana erişti. O vuruştan son derece acı duydum. Şimdi kısas isterim.” Hz. Peygamber buyurdu. “Allah sana hayra rahmet kılsın ki, bu kısası ahrete bırakmadın, dünyada diledin.” Sonra Ukkaşe’ye sordu. “O kamçıyı tanır mısın?” Ukkaşe cevap verdi. “Deri terbiyesine tutulmuş bir kamçı idi.” Hz. Muhammed: “O kamçı Fatıme-i Zehra’nın evindedir. Hemen getirsinler.” Diye emir buyurdu. Selman, aldığı bu emir üzerine Fatma’nın evine koştu. Kapısının önüne gelince: “Esselamünaleyküm ya Ehl-Beyt”, diye sesledi. Hazret-i Fatıma Selman’ın sesini işitince, ”Ey Selman ne hacetin var?” diye sordu. Selman cevap verdi; “Hz.Resul filan kamçıyı istiyor.” Fatıma sordu. “Ey Selman, hasta halinde bu kamçıyı niçin istiyor?” Selman olan biteni anlattı. Hz. Fatıma, “Hazret-i Resul hasta yatmaktadır. Onda kamçıya dayanacak güç ihtimali yoktur”, dedi. Hemen Hasan’la Hüseyin’i yanına çağırdı. “Ey ciğer köşelerim”, dedi. “Büyük babanızdan bir hak isteniyor. Adaletin yerine gelmesi lazım; yürüyün, O’nun yerine kamçılanmayı siz kabul edin.”
Selman, Hasan ve Hüseyin Hazretleri ile kamçıyı aldı. Mescid-i Şerife geldi. Mescidde bulunan cemaatin velvelesi gök kubbeye çıktı. Herkes Ukkaşe’ye kısastan vazgeçmesini söylüyor, “Bir kamçı yerine her birimize bin kamçı vur. Yalnız Resul Hazretlerine taarruz etme ve mübarek hasta vücutlarını incitme‛” diyordu. Peygamberimiz, “Kısas benim içindir. Sizin kamçılanmanız doğru değildir” dedi. Ukkaşe, “Ya Resulallah”, dedi. “Ben o gün çıplaktım. Kısasın tam olması için sen de soyun, çıplak ol.” Peygamber Hazretleri mübarek örtüsünü omuzlarından bıraktı. Meleklerle Mescit içindekilerin feryadı ve figanı birden göklere çıktı. Cihana kavga saldı. Ukkaşe Hazret-i Muhammed’in arkasında Peygamberlik Mührünü gördü. Hemen o mübarek mührü öpüp yüzünü sürdü. Kamçıyı elinden bıraktı ve, “Ya Allah’ın elçisi”, dedi. “Benim bu ısrarımda iki muradım vardı. Biri buydu ki senin insaflı olduğunu halka göstermekti. Biri de,”men messe cildi la yemlessehun nar” (Benim cildime dokunana ateş dokunmaz) iktizasınca mübarek vücuduna yüz sürmek, cehennem ateşinden kurtulmaktı.”
KAYNAKÇA: Abdülhalim Durma –Evliyalar Şehri Amasya -2003